25.11.12

Alışveriş #5 / TÜYAP ve arkada kalanlar

Uzun bir aradan sonra tekrar buradayız. Son zamanların en büyük olayı elbette ki vizelerdi. Zaten zor olan üçüncü sınıfı tutup dördüncü sınıfla birleştirdiğimi göz önünde bulundurursak açık ara bir deliyim. Ama seni yolda tutan özel dostların varsa her şey daha kolay; buradan Burcu'ya ve Halime'me kamuoyu önünde teşekkür etmek istiyorum. 2422 sayfalık bir vize döneminden sonra(evet, üşenmedim saydım) yapılacak en akıllıca hareket elbette ki TÜYAP'a gitmekti.

Canım babacım hali hazırda gitmiş olduğu halde üşenmedi beni götürdü, bütün standlarda peşimde dolaştı. Ve kredi kartını ellerime teslim etti.(en zoru da bu olmalı bence.) Kitapları gördüğümde çocukluğuma dönmem, babamla yaşadığımız bütün o güzel anıları hatırlamam, Büyük Ustam Z.E. ile lise kütüphanemde geçirdiğim o harika günleri hatırlamam, ve bütün fuarı suratımda koca bir gülümseme ile kitaplarıma sarılarak dolaşmam bir kere daha bana hayatın tam da doğru noktasında durduğumu gösterdi. Z.E. lise kütüphanemizin yöneticisi idi, benim de yanında asistanlık yaptığım büyük ustam. Hayatımın her döneminde özleyeceğim o günleri.

TÜYAP bu yıl çocuk temalı olmasına rağmen ben alışılmışın dışında pek de farklı bir yapılanma göremedim. Hissettiğim o tarifsiz mutluluğu anlatmama elbette ki imkan yok. Hepiniz gibi ben de bütün kitapları almak istedim ve elbette içim buruk ama mutlu bir şekilde ayrıldım. Aldığım kitaplara gelirsek;

1) Anadolu Yakası / Mustafa Kutlu / Dergah Yayınları Mustafa Kutlu'nun bütün kitaplarını aldım ve okudum. Ben de yeri çok ayrı ve özeldir. Ortaokul yıllarımda babamın tavsiyesi ile okumuştum ilk kitabımı, hepimizin bildiği o meşhur Uzun Hikaye. Daha sonra lise yıllarında bütün eserlerini bir çırpıda okudum. Yeni çıkan eserleri ise her yıl TÜYAP'tan alırım. Benim geleneklerimden biri haline geldi.

 2) Doğu'dan Uzakta / Amin Maalouf / Yapı Kredi Yayınları Amin Maalouf'la tanışmamız da yine ortaokul yıllarında babamın tavsiyesi ile olmuştu. İlk okuduğum Yolların Başlangıcı beni çok etkilemiş ve bir aile arşivi tutmaya yönlendirmişti. Doğu'nun Limanları ise en favori Amin Maalouf kitabımdır. Doğu'dan Uzakta'nın çıktığını ilk duyduğumuzda baba-kız ne kadar sevindiğimizi tahmin bile edemezsiniz. Bu kitap bir nev'i benim babama hediyem oldu.

 3)Bitmeyecek Öykü / Michael Ende / Kabalcı Yayınevi Bitmeyecek öykü benim yaş grubumun, çocukluğumuzun çizgi filmi. Ne zamandır almak istediğim bu kitabı %50 indirimde görünce dayanamadım doğrusu.

 4)Ütopya / Thomas More / Kabalcı Yayınevi Kabalcının Humanitas dizisini çok beğeniyorum. Dilin bütün inceliklerini gözönüne serecek şekilde geniş dilbilgisi açıklamalarına yer veriyorlar. Bu da her zaman anlamlandırmakta zorlandığımız Yunan ve Latin Klasiklerini bizim için kolaylaştırıyor. Ayrıca kitabın sol sayfasında metnin orjinalinin sağ sayfasında ise çevirisinin yer alması bence bu okumaları akademik düzeyde yapmak isteyenler için oldukça faydalı. Ben daha önce bu serinin Magna Charta/Büyük Sözleşme ve Sokrates'in Savunması kitaplarını okudum. Özellikle Sokrates'in Savunmasını başka kitaplardan da okuyan biri olarak bu çeviri sisteminin ve Kabalcının Çevirmenlerinin oldukça başarılı olduklarını söylemem gerek. Ütopya'yı bir edebi eser gibi değil de sosyolojik bir kaynak olarak okumak istediğim için ben böyle bir sistemi tercih ettim. Okuduktan sonra daha nitelikli bir rapor sizlerle olacak.

 " +Baba, bana ne olacak? Ben ne olacağım?
   -Okuyup, yazacaksın..."

5.11.12

Ders Çalışma Halleri #5

Uzun bayram tatili sonrası hayata hele ki okula alışmak oldukça zor. Bir de üzerine bir hafta sonra vizelerim olduğunu eklersek ve de hastalıklar yüzünden yataktan kalkamadığımı hesaba katarsak bir korku filminden farkım yok. Ama bunları atlatmak için bir günü keyif içinde evde geçirmek kafi. En azından öyle olmalı. Yataktan kalkıyoruz, annemizin çeyizinin en nadide parçalarını kendimize seçiyoruz. Mesela şöyle;
Sonra kendimize harika bir kahvaltı hazırlıyoruz. Ben kahvaltı için Twinings English Breakfast Tea, Halk Ekmek Altın Ekmek, bir parça beyaz peynir ve bir parça armut hazırladım.
Gün içinde ise biraz ders biraz eğlence vardı. Bunun yanında sınav dönemine hazırlık olarak da odamın tüllerini elden geçirdim. Aydınlık bir oda hepimize lazım değil mi:) Breakfast Tea ve Annemin Porselenleri ile en güzel gidecek şey elbette ki Emma. İnsana on milyon bin yüz mutluluk veriyor!
Şimdi ise tiramisumu dolaba koydum, Leyla ile Mecnun'u bekliyorum. Biz L&M'cilere bugün günlerden Leyla ile Mecnun. Haftanın en mutlu günü <3 Daha sonrasında keyif kahvemi içip ders çalışmaya devam edeceğim. Hadi hayırlısı...

19.9.12

Dear Jane Austen


Jane Austen'in turkuaz tasli altin yuzugu 234,668 usdye satildi. Bu yuzuk tam bir klasik. Turkuaz tasli yuzukler osmanli kadinlari, sultanlari, cariyeleri de dahil olmak uzere pek cok kadinin simgesi olmus.

Bu yuzugu bana annem aldi. Daha dogrusu 18 yasindayken ilk gercek is deneyimimi yasadim. Bir kafede bir ay sureyle kasiyerlik yaptim. Ilk maasim ile de bu yuzugu aldik. Her kadinin boyle bir ziyneti olmali. Hatta o kadar ki bir benzerini anneme bile aldik. Bir Jane Austen hayrani olarak bu yuzuk iki kez daha degerli.

18.9.12

Ders Çalışma Halleri #4 / Çaylar

Çayların benim en büyük motivasyon kaynağım olduğundan daha önce de bahşetmiştim. Benim çay tercihim ülke genelimizden biraz farklı aslında. Herkes siyah çayı çay olarak algılarken benim çaylarım siyah çay dışındaki çaylardan oluşuyor. Öncelikle türkiyeden aldığım çaylardan bahsedeyim;

Poşet çaylarımı Lipton'un bu sevimli çay kutusunda saklıyorum.

Doğadan - Form Kayısılı; aslında ben diyet yaparken de özel olarak form çay içmem. Ama bu çayın hem bitkisel hem meyvemsi tadı hoşuma gidiyor. Bendeki  form çayının tadı çirkin olur algısını yıktı.
Doğadan - Rezene; aslında itiraf etmek gerekirse bu çayla tanışmam biraz saçma bir şekilde oldu. Rezene bilindiği üzere bebeklerde gazı önlemek ve rahat uyumalarını sağlamak için kullanılıyor. Ben daha lisedeyken kuzenim de minik bir bebek olarak bu çayı içerken daha doğrusu içmek istemezken ben de elinden biberonu kapıp "Aaa! Çok ayıp çocuğum bak ne güzel çay, ay gerçekten güzel bu çay." diyerek tanışmıştım. Uykularımın bozulduğu, sinirlerimin de iyice gerildiği sınav dönemleri de yegane dostlarımdan biridir rezene çayı. Hafif keskin kokusu ve tadı oldukça hoş. Ama yumuşak da bir içimi var. Hani bebek olsam rezeneyi bu kadar severbilirdim.

Lipton - Ihlamur; Ihlamur herkes için olduğu gibi benim içinde kışın vazgeçilmez çayı. Ben ıhlamurda lipton çayı tercih ediyorum. Lipton'un ıhlamuru diğerlerinden açık ara önce gidiyor.

Doğadan - Mate; Mateyle ben lisedeyken tanıştım. Açık ara en sevdiğim çaydır. Bir ara piyasada bulamadım, çok mutsuz dönemler geçirdim. Ama yeniden bizimle. Sanırım çay biraz revize edilmiş. Mate karışımlardan oluşan bir çay, içinde mate yaprağı, meyan kökü, rezene var. Mate zihni açan, enerji veren bir çay. Beyin aktivitelerini hızlandırdığını da okumuştum. Tam bir sabah çayı.

Çaykur - Yeşil Çay Süzen; Eğer sade yeşil çay tercih edeceksem bu kesinlikle çaykurun yeşilçayı olur. Ama eğer limonlu yeşil çay derseniz Lipton Berrak'ın limonlusunu tek geçerim.
Lipton - Piramit Poşet Çay Çilekli Ahududulu; Piramit poşet çay türkiyede yeni sayılabilir. Aslında tiryakileri çok. Benim arkadaşlarım yurtdışından bunları alıp, depo yaparlardı. Ben ilk defa çilekli ahududulusunu denedim ama doğruyu söylemek gerekirse ben istediğim performansı alamadım. Daha dolu dolu bir tad beklerdim. Tam olarak çilek veya ahududu tadı alamadım. Kuşburnu yahut böğürtlen çayına daha çok benziyor. Fakat kokusu çoook güzel. :) Masam çok güzel kokuyor. :))
Starbucks -Chai; Starbucks'ın Chai Latte'si insana kış gelse de içsek dedirten cinsten. Bu çay sayesinde evde de benimle. Tam olarak aynı tadı yakalamak mümkün değil ama sütlü yada sade olarak da ayrıca güzel. Ben bu çayın bir benzerini Mevlevi Çayı olarak da içtim. Ama onun içinde papatya, ıhlamur ve benzeri 41 çeşit bitki vardı. Sanırım Manisa'dan gelmişti. Soğuk algınlığına, yorgunluğa, gerginliğe, rahatsız uykulara birebirdir.

Şimdi sıra geldi yurt dışından gelen çaylara;

İnci Tanesi; yanılmıyorsam bu çaya bu isim veriliyor. Üzerinde isim yazmıyor daha doğrusu çince yazıyor, çin heyeti tarafından hediye edilmiş. Yeşil çay ve yasemini elde yuvarlayarak bu hale getirdiklerini okumuştum bir yerde. Normal poşet çaylardan çok daha güzel tadı. Chado'nunda var bu çayı fakat daha deneme imkanım olmadı. Chado genelde çok beğenilen bir çay firması denemekte fayda var. Burada benim çayımın türünden de bahsedilmiş.

Gül; Ben gülü yeşil çaya, siyah çaya da kullanıyorum. Özellikle bayramlarda siyah çaya koyduğum gül oldukça beğenilir. Tek başına içenler de var ama daha hiç denemedim. Kurutulmuş gül goncasını ben Berceste'den alıyorum her daim tazı oluyor. Ayrıca Mısır Çarşısı'ndan da alınabilir. Fiyatı biraz yüksek; bir kilosu 100 lira ama siz zaten o kadar almayacağınız için cüz'i bir miktara denk geliyor. Ayrıca onları küçük keseler içine koyup dolaplarıma koyduğum, hediye ettiğimde vakidir.

Çiçekli Yeşil Çay; Bu çayın da adını bilmiyorum kutunun üzerinde hiç bir şey yazmıyor. Ama şu kutunun güzelliğine baksanıza! Hele bu güzel kuşlar. Tam hayalimdeki çin imajı. Bu çay içine gül yahut yaşemin çiçeği konularak elde dikilerek yapılıyor. Sıcak suya konulduğunda ise çiçek gibi açılıyor. Ben henüz kıyıp da denemedim. Bir de cam bir çaydanlıkta demlemek çiçeği görme açısından daha iyi olur. Chado'nun da bu çaydan var, linki ise burada.
Twinings - English Breakfast Tea; Twinings sanırım Türkiye'de de satılıyor. Ben bu çayı siyah çaydan daha çok seviyorum. Daha taze bir tadı var. Tabi bu bizim siyah çayı demleme tarzımızla da alakalı. Çayı sıcak suyun üstüne atmak gerekirken biz sıcak suyu çayın üstüne döküp çayı haşlıyoruz. Daha önce Mado'da Breakfast Tea içtiğimde tadı daha farklıydı. Sanırım o bergamutluydu.

Çaylarımız şimdilik bu kadar. Ama koleksiyona yenilerini eklemek beni çok mutlu ederdi tabi. Mesela bir Japon çay seremonisine katılmayı kim istemez ki?
Kahveyi çayların arasında saymıyorum. Kahve sevgim su götürmez bir gerçek. Hatta içemediğim zaman elimin ayağımın titrediği de vakidir. Her türlü kahveye varım.

Peki siz neler içersiniz? Ne seversiniz?

17.9.12

Bir Kitap Kurdunun Evladı

Eğer benim çocuğum olsa....


...kesinlikle böyle olurdu...
Resimler internetten alıntıdır.

16.9.12

Ders Çalışma Halleri #3 / Masa

Bugün yazacaklardan bahsedeceğiz biraz, yani yazma eşyalarımızdan. Ben farklı fakat belirli ürünleri kullanmayı severim. Genelde birbirlerinin alternatiflerini oluştururlar ama bu çerçevenin dışına da çıkmam. Size önce masamın üzerindeki kalemliklerimi anlatayım sonra ise içindekilere geçeceğiz. Masamın üstü oldukça kalabalıktır benim. Şöyle ki;

Sağ taraftan itibaren; çaylarım, ciltli kitaplarım, kağıt kutum, kalem kutum, kanunlarım, nostaljik radyom, kalemliğim, tavşancığım ve arkada panom.

Çaylarım benim okulda dersi dinlerken de, ders çalışırken de, kitap okurken de en büyük motivasyon kaynağımdır. Hatta okulda pek çok kişi tarafından termosumla tanınırım. Çaylarım üzerine uzunca bir yazı yazacağım.

Kağıt kutumda post-it'lerimi, minik not kağıtlarımı falan muhafaza ediyorum. Kutum morning glory, iki yıl önce beşiktaş kabalcıdan aldım. Onu çoook seviyorum. Gözümün önünde olması bile mutluluk veriyor bana.

Kalem kutum ise Vakko'nun çikolata kutusu aslında. İçinde kalemlerim, kalem uçlarım, silgilerim, minik ajandam ve kağıt kutuma sığmayan büyük post-itlerim duruyor.

Nostaljik radyom TRT'den. "Masanızdaki Tarih" yazıyordu kutusunda ne kadar da doğru. Ben daha önce de bu ve benzeri radyoları piyasada gördüm fakat onlar yeni model yani dijitaldi. Önündeki kumanda çalışmıyor, arkadan kumanda ediliyordu. Fakat bu radyo eski usul yalnızca iki düğmeden oluşuyor. İlki ses düğmesi ve aynı zamanda açma-kapama düğmesi, ses kısıldıkça kapanıyor. Diğeri ise frekans ayarı yapıyor. Ama benim radyomun frekansı hiç değişmez. TRT Radyo3 ben de artık alışkanlık oldu. Radyo severim ama Radyo 3'ün yeri bambaşkadır.

Kanunlarımın her zaman elimin altında olması gerek, onları şimdilik açıklamayı düşünmüyorum:)

Kalemliğim aslında bir kavanoz. Ben kavanozları çok severim. Bana her zaman estetik ve sevimli gelmişlerdir. Hele ki rengarenk kalemler ve bir parça kurdele ile dünyanın en tatlı şeyi haline geliyor. Kalemliğime Stabilo kalemlerimi, Uniball kalemlerimi, desenli kesen makaslarımı, mini cetvelimi  ve kurşun kalemlerimi koyuyorum. Rengarenk çok da sevimli görünmüyor mu?

Son olarak ise yeni dostum Doctor Bonny. Kendisi aramıza yeni katıldığı için henüz yeri tam belli değil ama ders çalışırken ne zaman başımı kaldırsam onu görmek beni oldukça mutlu ediyor. Doctor Bonny benim ders doktorum.

Masa bir insan çalışırken, okurken, bilgisayarla ilgilenirken onu en çok motive eden şey. O olmadan olmaz! Benim masamın ise en etkileyici kısmı arkasındaki panosu. Sevdiğim sözler, tiyatro isimleri, ders listem, içine bilet gibi eşyaları koymak için zarf, kitap ayraçlarım, ve babamın cübbesi içinde biraz sert bakışlı etkileyici resmi. Beni en çok motive eden de bu resim zaten!:))

Sizleri motive eden şeyler nelerdir mesela? Bir resim, bir saat, bir içecek, kalem - kağıt?

15.9.12

Çalıkuşu / Reşat Nuri Güntekin

Kitap Adı :     Çalıkuşu
Yazar :           Reşat Nuri Güntekin
Yayınevi :       İnkılap
Sayfa Sayısı :  432
Tür :               Roman
Alıntı :            "Bu çocuk bir insan değil, çalıkuşu!"
                      "İnsan, yaşadığı yerlerde beraber bulunduğu insanlara görünmez ince tellerle bağlanırmış; ayrılık vaktinde bu bağlar gerilmeye, kopan keman telleri gibi acı sesler çıkarmaya başlar, her birinin gönlümüzden kopup ayrılması, bir ayrı sızı uyandırırmış. Bunu yazan şair ne kadar haklıymış."
                      "İnsan elli sene, altmış sene, hülasa istediği kadar yorgunluktan bitap düşünceye kadar gezer, koşar,eğlenir. Sonra, gözleri tatlı bir uyku ihtiyacıyla mahmurlaşmaya başlar. O vakit bembeyaz, temiz bir yatağa uzanır. Yeni başlayan uykuların hafif sarhoşluğu içinde gülümseye gülümseye sönüp gider. Güneşe karşı parlayan beyaz mermerler üstünde kucak kucak çiçekler... O mermerlerdeki küçük yalaklardan su içmeye gelmiş bir kaç kuş... İşte ölüm denince benim gözümde böyle sevimli ve hemen hemen neşeli bir hayal uyanırdı."
                     "Pür ateşim, açtırma benim ağzımı zinhar
                     Zalim, beni söyletme derumda neler var."
                     "Çalıkuşu, haydi yat artık, gece ve yorgunluk zavallı gözlerini ağrıtıyor. Seherden sana ne? Seher, ta uzaklarda uykuya ve daha başka şeylere kanmış 'sarı çiçek'lerin mesut gözlerini açacakları vakittir."
                    " 'Kuşadası'na gider misiniz?' dedikleri vakit, birden sevinmiş, kendi kendime: 'Kuşadası benim adam, bu kadar zamandan beri aradığım saadeti, gönül rahatlığımı mutlaka orada bulacağım!' demiştim. Bu his beni aldatmamıştı. Burasını her yerden ziyade sevdim. Pek güzel bir memleket diye mi? Hayır. Kuşadası, evvelce zannettiğim gibi. Munise ile -bu sarı papağanımla- avare, yalnız bir hayat geçireceğim bir Robenson adası çıkmadı."
Arka Kapak: "Çalıkuşu, Reşat Nuri Güntekin'in en yaygın ününü kazadığı ilk romanı. Romanda, iyi eğitim görmüş bir İstanbul kızının, Anadolu'nun çeşitli köy ve kasabalarında öğretmen olarak yaşadığı serüven anlatılır. Dekorun yer yer büyük bir güç taşımasına karşın, Çalıkuşu duygusal bir sevgi öyküsüdür. Serüven yönü ağır basan bu romanda, kişilerin duygu dünyaları, ülke gerçeklerinden soyutlanmadan verilir. Çalıkuşu, her yaştan insanın rahatlıkla okuyup sevebileceği önemli romanlarımızdan biridir. Feride, güzel insanların sevgilisidir. Çalıkuşu bir ışıktır...
Puan:           10
Yorum:        10 yıl oldu biz bu güzel romanla tanışalı, benim okuduğum ilk uzun roman. İlk okumaya başladığım dönemlerde annemin elinde gördüğüm, ben de hayranlık oluşturan roman. Kendime en çok benzettiğim roman karakteri. Hülasa çok kıymetli benim için Çalıkuşu, Feride... Onunla dostluğumuzu, muhabbetimizi anlatmaya çok yetersiz kelimeler. "Okumak iki ruh arasında aşikane bir mülakattır." der Cemil Meriç. Bu da Feride Nizamettin ile N.Suet'in mülakatı benim için...
Bu da bir okuma hali. Ben hala 10 yıl önce aldığım Çalıkuşu'nu okuyorum, bu kitapla büyüdüm ben. Kaç kere okuduğumu, kaç kere herhangi bir yerinden açıp cümlelere daldığımı bilmiyorum. Bu da her zaman ki kitap okuma hallerimizden biri. Reşat Nuri Güntekin'nin bir erkek olarak bu denli etkileyici erkek karakterler meydana getirmesi de oldukça etkileyici...

14.9.12

Kiz Romanlari Projesi 3. Ay

Kiz romanlari projesinde 3. ay kitaplari uzun sure once belli oldu ama ben ancak duyurabiliyorum. 1. Jane Eyre / Charlotte Bronte 2. Guvercinin Kanatlari / Henry James * 3. Bir Kadinin Potresi / Henry James 4. Masumiyet Cagi / Edith Wharton 5. Koy Evi / Edith Wharton Ben henuz agustos ayi kitabim olan Mrs. Dalloway'i bitiremedim. Ama kararliyim, hem Mrs. Dalloway'i hem de gecen ay basladigim ve bu ayin kitabi olarak sectigim Guvercinin Kanatlarini bi-ti-re-ce-gim!!!

13.9.12

Küçük Bir Ara

4103 sayfalık bir sınav döneminin ardından yeniden merhaba:)
Sınav döneminin yoğunluğu ve oluşturduğu stres yüzünden hem blogumdan uzak kaldım hem de okumalarımdan geri kaldım. Ama bunu telafi etmek için önümde harika bir tatil var. 3 yıllık hukuk öğrenciliğimden beri ilk defa tatile çıkıyorum. Artık çok bunaldım, ne kadar zor zanaatmiş öğrenci olmak.
Tatil için hedefim Virginia Woolf / Mrs. Dalloway, Henry James / Güvercinin Kanatları, Oğuz Atay / Tutunamayanlar. Bu güzel kitapların hepsi başlandı fakat sınav dönemi yüzünden okunamadı. İşte önümde kooocaman bir fırsat:)

Ama merak etmeyin, size her gün otomatik olarak bir post gönderilecek ve hatta gideceğim yerde internet olursa daha bile fazlasına sahip olabiliriz:)

2.9.12

Ders Çalışma Halleri #2 / Çalışma Taktikleri

Tam iki haftadır hiç post girmemişim bunun 3 önemli nedeni var.
1) Bütünleme haftalarım. Acı çekiyoruuummmm!!!!
2) İnternetim kesikti. Çaresizlik kötü bir his.
3) Bir haftadır bir an olsun eksilmeyen kronik bir baş ağrım var. Geceleri uykumdan uyandırıp ağlatacak kadar.
Sonunda iki gün hiç bir şey yapmadan, panjurlarım kapalı bir şekilde odam da oturdum ve baş ağrım geçti. Beş günde üçbin sayfa gözlerimi ve beynimi çok yordu. Psikolojik olarak da kendimi iyi hissetmiyorum. Hem okul hem de özel hayatımda sıkıntularım varve etrafımdakilere bundan bahsetmekten hoşlanmıyorum. Bir kitap blogu için bu kadar özel hayat alıntısı yeter de artar değil mi?
Aslında buraya özür dilemek ve durumumu beyan etmek için gelmiştim. Ama gelen yorumlardan birine cevap verirken bir de baktım ki çalışma tekniğimden bahsetmeye başlamışım. Neden bu da bir post yazısı olmasın diyiverdim.
fakültemizin kütüphanesi

Benim için de pek çok genç gibi ders çalışırken en büyük sıkıntı bilgisayar ve telefondan uzak durmak. Bir de bunun üstüne benim aşırı duygusal ve çabuk etkilenen yapım eklenince bunlar büyük sorunlar haline geliyor. Öncelikle bu son hafta telefonumu kapadım. İnternetim kesik olduğu için bilgisayarıma karşı önlem almama gerek kalmadı. Çatı katına çıktım, anneme beni çağırmamasını söyledim. Ve kulaklarıma da tıkaçlarımı taktım. Başta elbette yalnızlık çektim ama sonra bu duruma alıştım. Herşeyden uzak kalmak fikri bana şu ara çok çekici geliyor.

Ben hukuk okuduğum için işim okumak ve yazmakla. Hatta o kadar çok okuyorum ki gözlerim bozuldu, baş ağrılarım kronikleşti. Bunun için ders çalışacağım ortam çok önemli. Çalışma masam da çalışırken önce masamı düzenliyorum. Ayrıca döner koltuğum olmadan masamda ders çalışmam mümkün değil. Bu koltuk bana babamdan miras dostlar, kolay vazgeçmem. Eğer çatı katındaysam orada zaten kitap okurken kullandığım sallanan koltuğum mevcut, o sallanma fiili resmen hipnoz etkisi yapıyor. Veya babamın eski hukuk kitaplarından mini bir masa yapıp halının üzerine yayılıyorum. Belki komik gelecek size ama beni ders çalışırken ve günlük hayatta en çok motive eden unsurlardan bazıları babamın masamda asılı olan cübbeli hafif çatık kaşlı gençlik resmi, dolabımın kapağında asılı olan benim müstakbel babamın eski avukatlık cübbesi ve boynumdan eksik etmediğim annemin özel zamanlarda alınmış hediye kolyeleri.

Ders çalışırken içecek bir şeyler tüketmek, kahveli draje yemek, okunan sayfa-kalan sayfa oranına bakarak ders çalışmak benim çok sık kullandığım yöntemler. Okulda da sürekli bir termosla dolaşırım, birşeyler içmeden ders dinlemek bana çok zor geliyor. Kahve-Yeşil Çay gibi içecekler beni uyanık tutuyor. Sınav dönemlerinde masadan kalmamak için genelde mini popkek veya balık kraker tüketiyorum. Pancake/Krep hamurumu önceden hazırlayıp dolaba koyuyorum. Yarım litre hamur bana üç gün gidiyor, dolapta hiç bir şey de olmuyor. Sabah hızlı bir kahvaltı, yemeklerde ise eğer evde yemek yoksa peynirli makarna favorimdir. Canım çekti bak şimdi. Şimdilik bunlar benim ders çalışma taktiklerim. Sizlerin nelerdir merak ederim?
Örneğin dersteyken dikkatim böylece dağılabiliyor, bu kadar sıkılabiliyorum.
Bu da arkadaşımın evindeki sabah kahvaltımız, sınavdan önceki son tekrar hali.
Bu da arkadaşımın evindeki bana tahsis edilen masam, her ne kadar 2 yıl öncesine de ait olsa tarzımla ilgili fikir vermeye yeter.
İkinci sınıf kitaplarımın bir kısmı, o yıl oldukça korkutmuşlardı beni. Kitaplarım her yıl daha da kalınlaşıyor:/

18.8.12

Ders Çalışma Halleri #1


Bu da bir ders çalışma hali, ders çalışırken konsantre olmamızı sağlıyor şekerler. Elleri dert görmesin. Görüldüğü üzere ben ders çalışırken çok renkli kalem kullanmıyorum, kırmızı ve mavi başlık için ve de siyah kalem. Ders çalışırken genelde bir dersin kitabı bir de ders notu bulunur yanımda önce ikisini de ayrı ayrı okuyup altlarını çizer sonra da bütün bu bilgileri defterimde özetlerim. Hukuk zor.
Bu bayram hedefim bissürü şeker biriktirip sonra da hepsini ders çalışırken yemek zira bayramdan sonra iki hafta bütünlemelerim var. Bu bayram ders çalışmak, teyzem ve çocuklarıyla vakit geçirmek(kendileri sırf beni bayramda yalnız bırakmamak için 12 saatlik yoldan geldiler) ve elbette anneme yardım edip misafir ağırlamakla geçecek. Çooook çalışmam lazım yani çoooook!

Bir Halk Hikayesi

Bayram öncesi size manili bir halk hikayesi sunmak istiyorum. Ben bunu Gül Abla'mdan öğrendim. Kendisinde daha ne marifetler var. Bu hikayeyi babam da biliyor. Sözlü sanatımızın söylenegelmiş hikayelerinden. Yüzünün akıyla çıkmak deyimi de buradan geliyormuş.
"Yüz koyunlu ağanın çobanı bir gün otlaktan yalnızca bir koyunla geri döner. Başlar hesabı vermeye;
Gök patladı, yer  çatladı,
Yetmişinin ödü patladı
Onunu verdim kasaba
Onunu hiç katma hesaba
Kayadan uçtu baştoklu (baş toklu sürüye liderlik eden koçmuş, tok da boynuzu)
Ardı sıra gitti beş toklu
Dün öldü ikisi
İşte bugünkinin derisi"
Bunu duyan ağa çok sinirlenir ve elinde bulunan bir teneke yoğurdu çobanın başından aşağı döker."
Böylece hesabı veren çoban yüzünün akıyla işin altından kalkmış olur.
Gökten üç elma düşer biri sana, biri bana, biri hayır sever Ali Dede'ye. Dede eker büyütür, bir bahçe elması olur, bayram bu bayram diyip dağıtır çocuklara. Sakın öyle sadece sanmayın ha! Elma şekeri onun ki, bir başka masal da bu dedenin ki.
İyi bayramlar!!!

Son Günlerde Ben

Son günlerde ben çok ders çalışıyorum. Daha doğrusu çalışıyordum hatta o kadar ki iki hafta mütemadiyen ders çalışmaktan ve aynı pozisyonda yazmaktan boynum tutuldu. Fakat bugün itibariyle sınavlarım bitmiş, bayram sevinci ile kaplanmış durumdayım. Bu da balık kraker sanatı! Balık krakerle eğlenmekten daha güzeli varsa bunu Leyla ile Mecnun'la yapmaktır;)
Gece kuşu olmanın en kötü yanı fotoğraf çekerken yeterli ışığınızın olmaması hele de fotoğraf dersleri alan biri olarak vicdanım oldukça sızlıyor. Ama şu sınav dönemini hallettikten ve fotoğraf kabiliyetimi ilerlettikten sonra çok mutlu fotoğraflarda buluşacağız.

Onmilyonyüzbin Balık Kraker Mutluluğu!!!

16.8.12

Müşfik Kenter'i Kaybettik

Usta tiyatrocu Müşfik Kenter'i kaybettik. O dinlendirici, huzur veren sesi... Paylaşmak istedim bunu. Ama yazılacaklar çok eksik bence. Ben ölümleri sevmem, hele ki yeri doldurulamayacaklarsa gidenler...

Müşfik Kenter'i en çok anlattığı masallar, hikayelerle sevdim ben. La Fontaine masallarını dinledim ondan ve nicelerini. Son bir masal daha dinleyelim mi?
Bir de çok sevdiğim şiiiri dinleyelim ondan...
"İnsan elli sene, altmış sene, hülasa istediği kadar yorgunluktan bitap düşünceye kadar gezer, koşar,eğlenir. Sonra, gözleri tatlı bir uyku ihtiyacıyla mahmurlaşmaya başlar. O vakit bembeyaz, temiz bir yatağa uzanır. Yeni başlayan uykuların hafif sarhoşluğu içinde gülümseye gülümseye sönüp gider. Güneşe karşı parlayan beyaz mermerler üstünde kucak kucak çiçekler... O mermerlerdeki küçük yalaklardan su içmeye gelmiş bir kaç kuş... İşte ölüm denince benim gözümde böyle sevimli ve hemen hemen neşeli bir hayal uyanırdı."- Çalıkuşu

14.8.12

Yedinci Gün / İhsan Oktay Anar

Az önce twitter'da gezinirken, İletişim Yayınları'nın harika haberini gördüm! İhsan Oktay Anar'ın yeni çıkacak kitabı Yedinci Gün'ün kapağının resmini yayınlamışlar;
Tanıtım yazısının ilk cümlesi Anar'ın bütün eserlerindeki büyülü hikayeyi çok net bir biçimde anlatıyor; "Çizgilerin kürelere, zamanın sonsuzluğa, sonsuzlukların da hayallere dönüştüğü bir hikayedir bu..."
İletişim Yayınları twitter adresi; https://twitter.com/iletisimyayin
Resmin adresi ise; http://twitpic.com/aj90o1

İhsan Oktay Anar, Ege Üniversitesi Felsefe bölümünde öğretim görevlisi. Kendisi bir Felsefe doktoru ve bence bunu çok güzel içselleştirmiş. Felsefeye her zaman ilgim vardı, en sevdiğim eserlerden biri Sofie'nin dünyasıdır ama Anar hocanın eserleri benim felsefeye bakışıma bambaşka bir açı getirdi. Puslu Kıtalar Atlası'nı yine çok sevdiğim bir dostum tavsiye etmişti, ÖSS dönemini atlatınca tadını çıkararak okumamı söylemişti. Ben de aynen öyle yaptım, sınav biter bitmez elime aldım ve o zamandan beni Anar hocanın eserlerini hiç bırakamadım. İlk kitabı Puslu Kıtalar Atlası Galata Kulesinden başlar, benim hikayemde çok kıymetli bir yeri var bu kitapların.

Yeni kitap hepimize sonsuzlukların kapısını açsın ve hayallerimizi o kapıdan geçirsin. Bir teşekkür de bu haber ve kapakla bizi mutlu eden İletişim Yayınlarına gelsin :)

Boyalı Kırlangıç / İhmal Amca

Daha önce bu yazımda Can ile D&R'ın birlikte yürüttüğü kampanyadan bu kitabı aldığımdan bahsetmiştim. İşte yazısı;

Kitap Adı :        Boyalı Kırlangıç
Yazar :              İhmal Amca
Resimleyen :      Turgut Keskin
Yayınevi :          Can Çocuk
Tür :                  Masal
Sayfa Sayısı :     98
Arka Kapak :   Masal yazmaya, Nazım Hikmet'in 'Sevdalı Bulut' masalını onun sesinden dinleyerek başlayan İhmal Amca, Türkiye'nin en büyük masalcılarından birisidir. Bu kitabında, Doğa'ya yapılan haksızlıkları ve kötülükleri kınıyor. Boyalı Kırlangıç'tan Timsah Kuşu'na, Konuşan Sığırcık'tan Bulutlar'a kadar tüm Doğa'yla arkadaş olmaya hazır mısınız? Sizinle tanışmak için can atıyorlar.Alıntı :                "Çocuklar, 'Bak, gördün mü?' demişler Doğa Ana'ya. 'Bizim böyle insanlarımız da var işte. Sen umudunu kesme iyi insanlardan, hiç kesme. Çok iş var daha iyilerde.' 'Ben de zaten onlara güveniyorum ya.' diye yanıtlamış Doğa Ana.
                        "Bir derviş gelmiş 'Hak' demiş
                        Kapıyı vurup 'Tak' demiş
                        Kınalı parmaklı kız çıkmış
                        'Evde kimse yok,' demiş.
                        'Evde kimse yok, ise
                        Narın da turuncun da çok  ise  
                        Bana azıcık ver,' demiş
                        'Dede kalk git işine
                        Düşme benim peşime
                        Akşam babam gelirse
                        Hem seni döver hem beni'
Yorum :           Arka kapak yazısında da belirtildiği gibi İhmal AMca bir Nazım Hikmet hayranı, hatta bir hikayesi sırf ona adanmış. İşte o hikayeden bir bölüm; "Tam o sırada, gökyüzünün mavisinde, kıvırcık altın saçlı, devlerin en iyilerinden mavi gözlü bir dev görünmüş. Ozanların en ulularından, en ölümsüzlerinden Nazım Hikmet'miş."
                      Kitabın en mutlu edici noktası ise kitabın sonundaki bir dilek; "okumaktan hiç vazgeçmemen dileğiyle"
                      Ben bu kitapta en çok "Müziği Seven Çocuk" ve  "İpin Ucunu Kaçıran Masal" hikayelerini sevdim...

Okumaktan hiç vazgeçmemek dileğiyle... :)
 Bu acemi blogger’a birkaç kelimede olsa yorum bırakırsanız çok sevinirim. Yapıcı eleştirileri kim sevmez ki?

13.8.12

Alışveriş #4 / Kadıköy Kabalcı

Kabalcı'ya ilk ziyaretimde pek bir şey alamamıştım. Aslında şimdi farkediyorum ki bunun sebebi alınacak pek de fazla ihtiyacım olmamasıydı. Halen de öyle ikinci kabalcı alışverişimde de yine pek fazla bir şey almadım. Alışveriş sepetimdekiler; iki tane Morning Glory çizgili defter, bir tane Morning Glory aylık çalışma planlayıcısı, bir tane sticker.

Önce Morning Glory defterleri inceleyerek başlayalım. Benim bu defterlere karşı zaafım var. Elimde henüz 10 tane hiç kullanılmamış defter var. Bir taraftan da kullanmaya kıyamıyorum. Ama ben kayıt tutmayı çok seven biriyim kitaplarımın, gittiğim filmlerin, kitaplarımın, seyahatlerimin, geçirdiğim güzel günlerin, hislerimin, uydurduğum hikayelerin, edebi alıntıların vb. hepsinin kendi defterleri var. Ve Morning Glory defterler kayıt tutmak için harikalar.
Mavi defterin böyle bir kapağı var, resim çok net değil ama en azından bir fikir verebilir.
Yeşil defterim ise ayrı bir güzel!

Şu güzel müzik defterine bakar mısınız? İnsanı müziğe daha da bi'teşvik etmiyor mu? Morning Glory defterlerin hepsi birer tasarım harikası. Sırf kapakları için bile koleksiyon oluşturulabilir, karşı koymak imkansız!
Bu de tiyatro defterimden bir sayfa, ileri de daha detaylı inceleyeceğiz, şimdilik küçük bir ip ucu...


1 aylık çalışma planlayıcısı sınav dönemleri için harika! İçinde sınav tablosu, sınav konuları, ders çizelgesi, aylık planlayıcı ve çok kapsamlı bir günlük planlayıcı var. Özellikle ÖSS gibi sınavlar için deneme sınavlarının kayıtları için tablolar da mevcut.

Ben şuan bunu kullanıyorum. son gittiğimde Beşiktaş Kabalcı'da halen olduğunu görmüştüm. Bu defterlerden her zaman kenarda bir tane bulundurmanın faydası olduğuna da inanıyorum. Ben bu defteri farklı farklı dönemlerde kullandım, defter tamamen bitmedi, içimdekleri kafama göre revize ederek kullanmaya deva ediyorum. Bu defterin tek kötü yanı ana başlıklar haricinde içindekilerin korece olması. Morning Glory'nin bunun gibi pek çok temalı defteri var, yine daha önce arkadaşıma hediye olarak aldığım bir aylık ajanda, kelime defterleri, alışveriş listesi defterleri hatta bakkal defterleri bile mevcut. Morning glory'nin mini defterleri ise ayrı bir yazı konusu. Defterlerimi ayrı bir yazıda daha detaylı inceleyeceğim için şimdilik bu bölüme son veriyorum. Ama son olarak bir de çalışma planlayıcısının içinden günlük plan sayfası göstermek istiyorum size;

Gelelim sticker'a, ben böyle diyorum ama üstünde marking yazıyor, yani işaretleme için. Dokusu normal kağıt gibi bunun içinde yazı yazarken kolaylık sağlayacaktır. Ben bunları mektup kapaklarına mühür yapmak için aldım. Çok sevimli olacaklarını umuyorum.

Biz hep buralardayız, yine bekleriz...

Alışveriş #3 / İkea



Yeni masa arkadaşımla tanışın. Artık kendisi bana ders çalışırken eşlik ediyor. Şunun sevimliliğine güzelliğine bakar mısınız?! Sözlük üstüne resim çalışmalarını pek çok blogda gördüm, oldukça da sevdim. Bugün bu sevimli tavşanı hem de fesiyle birlikte İkea'da görünce dayanamadım. Çok sevdim, hemen aldım. Aslında 5'li halde, kartpostal olarak satılıyorlar. Ama tavşanımın kardeşleri başka bir projenin parçası oldukları için onlara şimdilik burada yer vermiyorum. 5'li set 3.99 tl, içinde kedi, ayı, suaslanı, tavşancık ve baykuş kartpostalları var. Ayrıca kelebek, boya temalı setler de mevcut. Ben Ümraniye İkea'dan aldım. Çerçeve de yine İkea'dan fiyatı yanılmıyorsam 5,99, üçlü set halinde. Çok kaliteli değil ama benim yatak odama uyum sağlıyor ve kullanımı çok pratik bir ürün. Ayrıca kendin yap, D.I.Y. çalışmaları içinde oldukça uygun.
Ben otantik şeyleri sevdiğimi sürekli dile getiriyorum. Ama fes sevdam daha farklı bir nedene dayanıyor. Ben bir Doctor Who hayranıyım. Özellike David Tennant ve Matt Smith favorilerim. O heyecan dolu, çocuksu, hareketli halleri bana içimdeki yaşama sevincini hatırlatan cinsten. İşte mini bir video; Fezzes are cool! Sezon 5 Bölüm 13