Minik Bir Not: Öncelikle mevcut gecikmeden dolayı çok özür dilerim. Yaz okulu vizelerim dolayısıyla buralara oldukça uzak kaldım. Ama bunu birazdan uzun bir maraton ile telafi edeceğim. Yazılarımın bir kısmı hazır olsa da ben hepsini bir arada yazmak istedim. Umarım hoşunuza gider...
Uyarı: Bu ve bundan sonraki 7 yazı birbiriyle bağlantılı olacaktır. İlk yazılarımın uzun ve sıkıcı olmasını istemediğimden ve dahi özellikle kitaplara ayrı ayrı yer vermek istediğimden böyle bir yönteme başvurdum. Birbiriyle bağlantılı 8 konuyu ayrı ayrı ele alacağım. Ve umuyorum ki linklerle de birbirine bağlayacağım:)
Her şeyin başladığı gün aslında 03.05.1991 gecesi ama o kadar gerilere gitmeye gerek yok. Bu yıl özel bir doğum günü geçirmeyi çok istedim. Lakin doğum günümü ne haftalar öncesinden hatırlattığım hatta hediye siparişi bile verdiğim babam, ne de en yakınlarım adam akıllı kutlamadı. Ama artık önemsemiyorum çünkü bu da kendime hayatta yeni bir yol çizmemi sağladı. No Reservations filminde Kate karakteri (Catherine Zeta Jones) şu sözleri kullandı: “İlkeli olmanın nesi yanlış? Bu her şeyi dizginlemek değil, sadece her şeyi düzgün yapmak isterim. Bu yüzden de sonunda her şeyi kendim yaparım.” Aslında benim durumumda oldukça böyle. Yok yere ilkelerimden taviz vermekten hiç hoşlanmıyorum, her şeyin düzgün yapılması ise bence çok önemli. Zamanında taviz verdiğim bunca şeyi düşününce keşke diyorum, hep sınırlarımı korusaydım. İşte bu katı ilkelerle yola çıktım ve kimseden bir şey beklemeden kendime harika bir doğum günü düzenledim. Tabi kendi başıma… Belki pasta yoktu ama bolca kitap ve kahve vardı, yetmez mi?
Doğum günüme önce kendimi içinde en iyi hissettiğim şeyleri giymek ve o sabah kendime iyi davranmakla başladım. Sabah erken kalkıp erkenden yola çıktım. Harika bir vapur yolculuğundan sonra kimin içine mutluluk dolmaz ki. Ne zaman sıkılsam bunun yeterince vapura binmemekten dolayı olduğunu düşünür oldum artık. Ardından Karaköy’de güzel bir kahve ve kruvasan eşliğinde güzel kitabım “Parçası Benden” ile kahvaltı yaptım. Kendisinden burada bahsedeceğiz; Parçası Benden İçin Tıklayın Daha sonra oradan tarihi Karaköy sokaklarından Antrepo 3’e gittim. “Van Gogh Alive”ın tadını çıkardım. Tabi gitmeden önce araştırma yapmamın bu sefaya katkısı çok. Araştırmalarım için kullandığım kaynaklardan da burada bahsedeceğiz; Van Gogh İçin Tıklayın Hatta kendisinde çok uzun süre kaldım. Hatta bir çıktım ama dayanamadım, bir daha girdim. Ama biz çok abartmayalım çünkü kendisinden burada bahsedeceğiz; Van Gogh Alive İçin Tıklayın Sevgili Düğme’yle buluşmak için Kadıköy’e geçtim. Kendisini beklemem gerektiği için bana biraz kitapçı gezme fırsatı doğmuş oldu:) önce çok istediğim “Bir Ressamın Bahçe Güncesi” eserini almak için yol üstündeki bir kitapçıya, Ada’ya uğradım ki biz kendisinden burada detaylı olarak bahsedeceğiz; Bir Ressamın Bahçe Güncesi İçin Tıklayın Oradan Nezih’e geçip sevgili ilk “Lamy”me kavuştum, ki biz kendisinden burada bahsedeceğiz; Lamy İçin Tıklayın Daha sonra sevgili dostumla buluşup bir kahve daha içme mutluluğuna erdim. Oradan birlikte Alkım’a geçtik ki bu günün mutluluğunun tavan yaptığı anlardan biriydi. Alkım benim için her zaman özel bir yer olmuştur. Daha ilkokuldayken babam beni alır oraya götürürdü. Alkım kartımı ilk aldığımdan beri bir ayım bile taksitsiz geçmedi. Bitmeyen bir taksit paradoksum var. Ama yine de halimden memnunum. Oradan da “Sırça Fanus”, “Uğultulu Tepeler” ve “Kendine Ait Bir Oda” aldım. Ki biz biri hariç kendilerinden burada bahsedeceğiz Sırça Fanus İçin Tıklayın , Uğultulu Tepeler İçin Tıklayın . Elim kolum kitap dolu eve dönerken duyduğum mutluluğu tahmin edersiniz. Hepinize böyle güzel günler dilerim. Mutluluğunuz elektrik kesildiği gece gökyüzündeki yıldızlar kadar bol olsun:)
Bunlar da doğum günü hediyelerim; İncesaz / Kalbimdeki Deniz, Sylvia Plath / Sırça Fanus, Emily Bronte / Uğultulu Tepeler, Virgina Woolf / Kendine Ait Bir Oda, Arkadaşlarımdan / Kırmızı Keds, Aysun Berktay Özmen / Bir Ressamın Bahçe Güncesi, Lamy Safari Beyaz
Bu acemi blogger’a birkaç kelimede olsa yorum bırakırsanız
çok sevinirim. Yapıcı eleştirileri kim sevmez ki?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder